Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Yaşanmış esrarengiz olaylar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rapbaz
Admin
Admin
Rapbaz


Mesaj Sayısı : 103
rep puanı : 2
Kayıt tarihi : 02/05/10
Yaş : 27
Nerden : BiLq'den xD

Yaşanmış esrarengiz olaylar Empty
MesajKonu: Yaşanmış esrarengiz olaylar   Yaşanmış esrarengiz olaylar Icon_minitimeC.tesi Mayıs 08, 2010 1:37 pm

1)RUHLAR ÖLMÜYOR...
Tarih: 06.05.1995
Yer: İskenderun
Olayı Yaşayan: Nebîle T...
(Soyadı kendi isteği üzerine gizli tutulmuştur.)
Saatler gece yarısına yaklaşmıştı. Telefonum çalmaya başladı. Telefonu açtım. Telefonun öbür ucundan heyecanlı bir sesle irkildim...
-Antakya'dan cenaze evinden sizi arıyorum. Beni tanımazsınız. Cevaplayamadığımız çok garip bir olayla karşı karşıyayız.
-Sizi dinliyorum buyurun.
-Biz üç kardeşiz. Hepimiz evliyiz. Ağabeyim Antakya dışında, kız kardeşimle ben ise Antakya'da oturuyoruz. Dün gece geç saatlerde ağabeyim beni telefonla arayarak, büyük bir telaş içinde annemi sordu. Ses tonu çok ürkütücüydü. Kendisine yedi 7-8 saat önce anneme uğradığımı, yemeği birlikte yediğimizi ve çok iyi olduğunu söyledim. Ancak o bir türlü rahatlayamıyordu. "Nebile, yarım saat önce uykudan annemin sesiyle uyandım. Beni çağırıyordu. Sesi hala beynimin içinde yankılanıyor" dedi. Biraz duraksadıktan sonra, telaşla sözlerine devam etti: "Rüyamda annemin evindeymişim. Pencereyi açıp aşağı baktım. Annemi bahçedeki ağacın altında dururken gördüm. Üzerinde siyah zemin üzerine yeşik yaprakları bulunan kadife bir sabahlık vardı. Pencereyi açtığımı görünce, bana gülerek el salladı. Sanki bir yere gitmek üzereymiş gibi bir hali vardı. Sonra aniden yok oldu. Uyanır uyanmaz derhal annemi aradım. Telefonu uzun uzun çaldırmama rağmen açan olmadı. Hemen annemin yanına git. Galiba bize ihtiyacı var" dedi.
Ağabeyimin anlattıklarını duyunca çok şaşırdım. Zira ağabeyimin tarif ettiği sabahlığı, kız kardeşim dikmiş ve o gece anneme vermişti.Ağabeyimin bunu normal olarak bilmesi imkansızdı. Ağabeyime hemen anneme gideceğimi ve kendisini oradan arayacağımı söyleyerek telefonu kapattım.
Annemin evine gittiğimde ise, onu bahçedeki ağacın dibinde cansız yatarken gördüm. Yüzünde çok mutlu bir gülümseme,üzerinde ise ağabeyimin tarif ettiği sabahlık vardı.
Telepatik bir rüyayla karşı karşıyaydık. Telefondaki bayana bu olayı, üç yıldır oğlunu görmeyen bir annenin, biricik oğluna vedası olarak değerlendirmeleri gerektiğini söyleyip, başsağlığı diledim. O an için yapılabilecek hiçbir şey yoktu. En kısa zamanda yanlarına gideceğimi, böylece daha detaylı konuşabileceğimizi söyleyerek telefonu kapattım.
Elbette bu yaşanan olayın mantıksal bir cevabı olmalıydı. Ve bu cevap, ölümün ya da ölüm ötesi bir yaşamın içinde gizliydi.


2) PKK TERÖRÜNÜ ÖNCEDEN HABER VEREN RÜYALAR DA VAR...
Tarih: 30.08.1996
Yer: İskenderun
Olayı Yaşayan: Beyhan Yayman
Kuaförüm Sevda Hanım evimi arayarak, dün gece yanında çalışan kalfası Beyhan'ın evinde garip olayların meydana geldiğini ve bunların benim araştırmalarımla ilgili olabileceğini düşünerek bana anlatmak istediğini söyledi.
Hemen geliyorum diyerek evden ayrıldım.
Beyhan'ın erkek kardeşi Tunceli'de askerliğini yapıyordu. Gideli 7 ay olmasına rağmen hemen hemen her gün telefonla konuşma şansları vardı. Bir gün önce annesini aradığında oldukça durgundu. Kardeşlerinin çok neşeli olduğunu bilen ablaları oldukça şaşırmışlardı. Ama askerliğin getirdiği mesuliyetten dolayıdır diyerek, bu olayın üstünde pek durmadılar.
Aradan bir gün geçti.
Sabah kahvaltı sofrasında, o gece gördükleri rüyayı birbirlerine anlatırlarken inanılmaz bir şeyle karşı karşıya geldiler. Her iki abla ve anneleri o gece aynı rüyayı görmüşlerdi. Bu gerçek karşısında içlerini büyük bir ürperti aldı. Çünkü gördükleri rüya askerdeki kardeşleriyle ilgiliydi.
Askerdeki kardeşleri rüyalarında sivil kıyafetler giymiş ve ailesine şunları söylüyordu:
"Ben görevimi en iyi şekilde yaptım. Artık gidiyorum. Kendinize iyi bakın."
Ve maalesef çok kısa bir süre sonra tüm televizyon kanalları haber bültenlerinde; 30 Ağustos Merasimi'nde Tunceli'de gerçekleştirilen hain saldırıdan bahsediyordu.Kendisine hamile süsü veren bir kadın terörist tarafından bombalı bir saldırıda bulunulmuştu. Haber bültenlerinde şehit olan erlerimizin arasında, Yayman Ailesi'nin biricik oğlu Ahmet Yayman'ın da ismi sayılıyordu!
3) EŞİMİN ÖLÜM ANINI KİLOMETRELERCE UZAKTAN GÖRDÜM...
Tarih: 09.03.1993
Yer: Erzurum
Olayı Yaşayan: Vahide Kaya
Erzurum'un Tortum Kazası'nda yaşayan Vahide Hanım'ın yaşadığı bir olay, cevap bulamadığı birçok soruyu da beraberinde getirdi...
Vahide Kaya: Bundan 30 - 35 yıl önce kocam Edirne'de askerliğini yapıyordu. Yeni evliydik. 3-4 ay sonra terhis olup gelecekti. Bir gece sabaha karşı kocam Ekrem'in sesiyle uyandım... Ses sanki kafamın içinden geliyordu:
"Vahide çok üşüyorum... Dayanamıyorum.... Uyumak istiyorum..."
Çok şaşırmış ve korkmuştum. Evdekileri uyandırmak istedim ama yapamadım. Uykum da kaçmıştı. Üstümü giyinip ambara geçtim. Bir şeyler yapmak istiyordum. Tandırı yaktım. Ekmek yapmak için un eliyordum. Aniden elimdeki eleğin içinde kocam Ekrem'i gördüm. Nöbet tutuyordu. Karların içinde kayalık bir tepede gözleri kapalı, başı tüfeğine dayanmış öylece duruyordu. Birden kayıp kayaların üstüne düştü. Ben çığlık attım ve o sıra bayılmışım.
Çığlını duyan ev halkı derhal Vahide Hanım'ın yanına geldiler. Vahide Hanım'ı baygın yerde yatarken buldular. Vahide Hanım, kendisine gelince başından geçenleri evdekilere anlattı. Ev halkı Vahide Hanım'a: "Hamile olduğu için karabasan görmüşsündür" diyerek gördüğünü kötüye yormamasını istediler.
- O zamanlar haberleşme çok zordu, iki gün sonra askerlik şubesinden köyümüze atla gelen bir çavuş; Ekrem'in nöbet tutarken kazayla kayalara düşüp öldüğünü, cenazesinin köyümüze getirilmesi için paramızın olup olmadığını sordu. Paramız yoksa Edirne'deki askeriye, cenazeyi defnedecekmiş.
Bu olayı Vahide Hanım hiçbir zaman unutamadı. Aradan geçen onca yıla rağmen, bir soru hala zihnini meşgul ediyordu:
- Ne dersiniz Berrin Hanım, acaba Ekrem'im bana veda mı etmek istemişti ? Aradan geçen bu kadar yıla rağmen hep bunu düşünür dururum....


4) EŞİMLE DOĞMADAN ÖNCE SÖZLEŞMİŞTİK...
Tarih: 12.08.1993
Yer: Alanya
Olayı Yaşayan: Deniz Elçin
Alanya'daki Banana Oteli'nin rufunda tanıştığım Deniz Elçin, bazı durumlarda rüyaların tüm hayatının yönünü nasıl değiştirebildiğini, oldukça değişik bir hayat hikayesiyle bir çırpıda anlatıverdi.
- Ben Deniz Elçin. 34 yaşında evli ve iki çocuk annesiyim.Resim öğretmeniyim.Sıra dışı rüyalarım 13-14 yaşlarındayken başladı:
"Yüksek surları olan bir kale yıkıntısının hemen önünde duruyordum. Aşağıdaki manzarayı biraz da korkarak seyrediyordum. Aslında seyrediyorduk demem daha doğru olacak. Çünkü kalabalık bir gruplaydık. Birden arkamda birinin olduğunu hissetim. Döndüğümde ise çok uzun boylu atletik yapılı sarışın bir gencin bana ellerini uzattığını gördüm. Nefesimin kesildiğini hissettim. Zira bu gencin yüzü yoktu. Yüzü ince bir deriyle kaplanmıştı sanki. Büyük bir korkuyla uyandım. Hepimin çocukken pek çok defalarca yaptığı gibi ben de yastığı alıp annemlerin odasına gittim, yanlarına yavaşça kıvrıldım."
Aradan geçen 3 - 4 yıl boyunca aynı rüyayı birçok kez tekrar tekrar gördüm. Zaman içerisinde rüyalarıma öyle alışmıştım ki, artık korkup başka odaya geçmeyi düşünmüyordum. Aynı rüyayı yıllarca görmüş olmam bana doğal gelmeye başlamıştı.
Rüyayı son gördüğümde bazı gelişmeler oldu. Yine yüzü ince deriyle kaplı olan gencin benim ileride eşim olacağı söylendi. Nereden geldiğini göremediğim ama beynimin içinde yankılanan bir sesti bu!
Aradan geçen koskoca bir yıl bana rüyalarımı ve istikbal da ki eşimin görüntüsünü unutturmuştu. Antalya ****** Lisesi'ni bitirmiş, İstanbul'daki Güzel Sanatlar Akademisi'nin çalışkan öğrencileri arasına girmiştim.
O yıl sonu okulumuzun sempatik ve sevgi dolu öğretmeni Mustafa Bey 1. sınıf öğrencilerini İstanbul surlarına pikniğe götürmüştü. Güzel bir nisan günü grup halinde, şarkılar söyleyerek tepeye çıktık. O an kalbimin durduğunu sandım. 13 yaşımdan beri sık sık gördüğüm rüyamın tam ortasındaydım... Gruptan ayrılıp surlara doğru yaklaştığımda ise, nefes almakta zorlanıyordum. Arkamda birinin varlığını hissettiğimde ise vücudumun titremesine mani olamadım. Bayılmak üzereydim. İşte tam o anda, bir çift kuvvetli elin belimden tutarak geriye doğru çektiğini fark ettim. Başımı çevirdiğimde ise iri yarı sarışın bir gencin ürkek ifadeyle "İyi misiniz, biraz oturmak ister misiniz?" sorusuyla karşılaştım.
Evet Berrin Hanım, yıllarca rüyamda yüzünü göremediğim ve benim ilerdeki eşim olacağı söylenen gencin şu an 12 yıllık eşiyim. Çok mutlu bir evliliğimiz var. Ne yazık ki eşim beni rüyasında hiç görmemiş.Ama olsun, biliyorum ki, daha önceki hayatlarımızdan birinde bu hayat için randevulaşmışız.


5) KAZA GELİYORUM DEDİ...
Tarih: 14.04.1994
Yer: Ankara
Olayı Yaşayan: Afet Sıla
Afet Hanım o sabah babasını kaybetmişti. Diğer iki kardeşi yurtdışında okuduğu için cenazeyi bir gün bekletmesi gerekiyordu.
Cenazeyi Yüksek İhtisas Hastanesi'nin morguna kaldırıp annesiyle perişan bir halde eve döndüler.
Afet Hanım babasının kaybı nedeniyle çok acı çekiyordu. ama yüreğinde, acının dışında kendisinin de anlayamadığı bir korku ve panik hissi gittikçe artıyordu. Engelliyemediği bir şeyler olacaktı ama nasıl...
Gece olduğunda, beyninde çığlık sesleri duymaya başlamıştı. Kimdi bu çığlıkları atan ?
Karşı divanda sessizce ağlayan annesine baktı. Onunla konuşamazdı... Birileri ona yardım etmeliydi. Birden aklına Yüksek İhtisas Hastanesi'nde çalışan arkadaşı Nadîye geldi. Hemen onu arayıp çağırmalıydı. Gelirken de yanına sakinleştirici bir ilaç almasını söylemeliydi.
Telefona yaklaştığında saatine baktı. Epey geç olmuştu, saat 01:00' di. Bu saatte arkadaşı çoktan yatmış olmalıydı, onu rahatsız etmemeliydi... Zaten hastanedeki bütün işlemleri o yapmış, bütün gün çok yorulmuştu, Nadiş.
Tekrar annesinin yanına döndü. Annesi öylesine çökmüş ve yıkılmıştı ki, yanına gidip biraz dinlenmesini istedi. Ama annesi kabul etmedi. Annesini ve annesinin yakın arkadaşlarını odada bırakarak balkona çıktı.
Kafasının içinden gelen çığlıkları yine duymaya başladı. Bu sefer çığlıklara, acı firen sesleri ve arabaların çarpmasında çıkardıkları tok sesler de eklenmişti !
Maltepe'deki evinin balkonundan eğilip sokağa baktı. Sokak alabildiğine sakin ve sessizdi. Biraz daha bekledi. Biraz sonra bir taksinin evlerinin önünde durduğunu gördü. Taksinde Yüksek İhtisas Hastanesi'nde çalışan arkadaşı Nadiye Hanım inerek panik içinde koştu. Nadîye Hanım elinde sıkı sıkıya tuttuğu ilaç kutusuyla merdivenleri çıkıyordu.
- Afet iyi misin ? Tam yatağa girdim ki beynimin içinde senin bana seslendiğini duydum, dayanamadım geldim.
- Sağol Nadiş, sana gerçekten çok ihtiyacım var. Peki bu elindeki ilaç ne ?
- Ha o mu ? Sakinleştirici. Taksiye bindikten sonra fark ettim. Bilinçsizce almışım galiba...
İki arkadaş, sabaha kadar Afet Hanım'ın sakinleşmesi ve beynindeki çığlıkları duymaması için büyük mücadele verdiler.
Sabah saat 08:00 de havaalanına giderek, gelen kardeşlerini karşıladılar. Cenazeyi defnetmek için yola çıktılar. Kardeşlerini gören Afet Hanım biraz sakinleşmişti. Kendisinin kullandığı arabaya binerek havaalanından ayrıldılar.
Ağabeyi Serhat önce, kız kardeşi İffet ve arkadaşı Nadiye Hanım arkada oturuyordu.
Sıhhiye dönemecinde, hızla gelen bir kamyonet arka kapıya çarptı. Arkada oturan İffet Hanım fren seslerini duyunca şuursuzca kapıyı açıp atlamak istemiş ama çarpma nedeniyle sıkışan ayakları parçalanmıştı. Afet Hanım, başka arabayla hastaneye götürülmek istenen kız kardeşi İffet'in yürek parçalayan acı dolu çığlıklarıyla kendine geldi.
İşte tam o anda, dünden beri kafasının içinde dinmek bilmeyen çığlıkların sebebini anlamıştı.
İffet Hanım hastaneye getirilir getirilmez acilen ameliyata alındı. Afet ve Nadiye Hanım hastanede ameliyatın sonucu beklediler. Saatlerce hastanede kaldıkları için cenazeye katılamadılar.
... Evet dün geceden beri Afet Hanım'ın kafasının içinde duyduğu çığlıkların,fren seslerinin sebebi ortaya çıkmıştı. Ama böyle bir deneyimin yaşanabildiğinin cevabını kim verebilecekti Afet Hanım'a ?


6) ÖLDÜKTEN SONRA KATİLLERİNİ YAKALATTI !
Tarih: 16.04.1995
Yer: Erzurum
Olayı Yaşayan: ...............
(Ailenin ismi güvenlik nedeniyle tarafımızdan gizli tutulmuştur.)
Erzurum'un tanınmış ailelerinden ...... ailesinin, başından geçen olayı kitabıma alabileceğim ama isim vermeden yazmam gerektiği söylendiğinde hemen kabul ettim. ........ ailesinin başından geçen inanılmaz olay 22 yıl öncesine dayanıyordu.
....... Bey yetişkin 3 erkek çocuk sahibiydi. Bütün servetini ise genç yaşından itibaren namusuyla çalışarak kazanmıştı. Çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamaktı bütün amacı.
Ortanca oğlu dışında diğer iki oğlu babasına hep yardımcı olmuş, okudukları şehirlerden üniversitelerini bitirip mezun olduktan sonra, Erzurum'a dönerek babalarının işinin başına geçmişlerdi. Ortanca oğul ise üniversiteyi yarıda bırakarak İstanbul'a yerleşmiş ve ailesiyle ilişkisini kesmişti. Ailenin bütün çabasına rağmen görüşmeyi bile reddetmişti.
Aradan sıkıntılı ve özlem dolu bir yıl geçti....
....... Bey 10 Ocak 1973 tarihinde sabaha karşı garip bir rüya görerek uyandı:
"Rüyasında İstanbul'daki oğlu, ondan af diliyor ve veda ediyordu...."
Rüyadan çok etkilenen baba, o gün işine gitmeyip, görmüş olduğu rüyanın getirmiş olduğu iç sıkıntısıyla evde telefon beklemeye başladı.
Akşama doğru beklediği telefon geldi....
Duydukları karşısında, acıyla olduğu yere çöküp kaldı.
İstanbul Emniyet'inden arayan bir yetkili oğlunun öldürülmüş olduğunu, cesedin ise Belgrad Ormanı'nda devriye gezen bir ekip tarafından sabaha karşı bulunduğunu bildiriyordu !
Cenazeyi Erzurum'da defneden aile, acı içinde tekrar İstanbul'a gelerek oğullarının cinayeti hakkında araştırmalar yapmış ancak hiçbir ipucu bulamadan tekrar Erzurum'a dönmüşlerdi.
Bir süre sonra ...... Bey'in üzüntüden sağlığı bozulmuş, önemli bir kalp ameliyatı geçirmek üzere aylar sonra tekrar İstanbul'a gelmişti. 6 Ağustos 1973 gecesi; ertesi sabah olacağı ameliyatı ve 8 ay önce öldürülen oğlunu düşünerek hastane odasında uykuya daldı...
Rüyasında büyük ve çok güzel bir bahçede rahmetli oğluyla birlikte olduğunu gördü. Oğlu şöyle diyordu:
- Babacığım üzülme artık, her şey yoluna giriyor. Ameliyatın inan çok iyi geçecek ve uzun yıllar yaşayacaksın. Benim ölümüme gelince... Her şey kitaplarımın arasındaki anayasa kitabımın içinde bulunan bir kağıtta yazılı... O kağıdı Emniyet'e verin...
Heyecandan uyanan baba hemen otele telefon açıp, eşiyle iki oğlunu hastaneye çağırdı. Hastaneye telaşla gelen ailesine rüyasını anlattıktan sonra şunları söyledi:
- Bu neticede bir rüya.... Belki bana yapılan sakinleştirici iğnelerin etkisiyle böyle bir rüya gördüm. Belki de gerçeği bilmemizi isteyen oğlumuzun bir yerlerden bize yardımıdır. Bilemiyorum ama her ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, birkaç saat sonra ameliyata giriyorum. Sağ çıkmayabilirim. Oğlumuzun anayasa kitabını bulun. Eğer öyle bir kağıda rastlarsanız, aylarca süren ve hepimizin beynini kemiren sorunun cevabını da bulmuş oluruz.
Dört saat sonra .... Bey ameliyata girdi. Büyük oğlu ise Erzurum'a gitmek üzere havaalanına doğru yola çıktı.
......... Bey 11 saat süren başarılı bir ameliyattan çıkmış, bu süre içinde de oğlu, anayasa kitabının içindeki tarif edilen kağıdı bulmuştu.
Kağıtta rahmetli kardeşinin kendi el yazısı ile yazılan, aralarında kendisinin de bulunduğu İran ile bağlantılı olan uyuşturucu şebekesinin listesi vardı.
Altına ise şöyle bir not düşmüştü:
- Ayrılmak için çok mücadele verdim. Her seferinde ölümle tehdit edildim. Bana bir şey olursa bu listeyi polise verin !
Acılı aile, İstanbul Narkotik Şubesi'ne bu listeyi vererek hem oğullarının son dileğini yerine getirdiler hem de şebekeyi suç üstü yakalattılar....
1995 yılında ...... Bey ile görüştüğümde, aradan geçen yıllar kendisini oldukça yaşlandırmıştı. Ancak oğlunun yıllar önce söylediği gerçekleşmiş ve ........ Bey geçirmiş olduğu ameliyattan sonra uzun yıllar yaşamıştı.
Bu olay hakkında son olarak ne söylemek istediğini sorduğumda, zorlukla konuşarak şunları söyleyebildi:
- Berrin Hanım kızım; tecrübe hayatta doğru yolu gösteren en gerçek öğretmendir....
....... Ailesi'nin yanından ayrılırken, haberci rüyalarla ilgili ciddi çalışmalar yapılması gerektiğini bir kez daha anlamıştım. Çünkü haberci rüyaların ardında büyük bir sır gizliydi.
7) KÖTÜ BİR HABER BİZİ BEKLİYORDU...
Tarih: 03.07.1997
Yer: Bandırma
Olayı Yaşayan: Aysun Elibol
Aysun Elibol 10 yıl önce yaşadığı bir olayın cevabını yıllardır arayıp durmuş... Peki neydi yıllardır çözemediği bu sır ?
İşte olay ve olayın gelişimi...
- İki yıllık evli ve büyük kızım Aslı'ya sekiz aylık hamileydim... O sabah uyandığımda hemen saate baktım. Saat 01.15'i gösteriyordu. bir şeylere çok geç kalmıştık. Bir an için, yanımda uyuyan eşime baktım... Ona ne söyleyebilirdim ki? Rüyamda gördüğüm olayların gerçekleşeceğini hissettiğimi söylesem de, bunun mantığını nasıl izah edecektim ?
Çaresizdim.... Yavaşça yataktan kalkıp salona geçtim. Rüyayı detaylı olarak düşünmeye başladım...
"Eşimin iş yerinde bir telaş vardı. Müdürler,şefler,memurlar odalarından dışarı çıkıp, ofis içinde birilerini arıyorlar ve plan yapıyorlardı. Konuşmalarında ise eşimin iyi ki işe geç kaldığını, bu arada gerekli şeyleri daha rahat hazırlayacaklarını ve vakit kaybetmeden yola çıkabileceğimizi hesaplıyorlardı. Bahçe kapısında ise T.M.O.' nun bir arabası hazırlanmış beni ve eşimi bekliyordu. Saat 09.10'da eşimin ofise gelişini gördükten sonra hemen uyandım, içimi tarif edilemez büyük bir sıkıntı sarmıştı...."
Bu nasıl bir rüyaydı anlam veremiyordum... ? Ancak eşimin iş yerinde büyük bir olayın bizi beklediğinden emindim.... Bu sıkıntılı düşüncelere dalmış ve eşimi uyandıramamıştım. Saat 08.45'te eşimi ancak uyandırabildim. İşe geç kaldığını anlayan eşim telaşla hazırlanmaya başladı. Bu arada bende giyinmeye başlamıştım. Hazırlanırken eşim Suat'a belli etmeden el çantama giyecek bir iki parça da koymuştum. Çünkü acilen yola çıkacağımızı, görmüş olduğum rüyamdan dolayı kuvvetle hissediyordum. İkimizin de ailesi, bulunduğumuz yerden oldukça uzaktaydı. Ve aklıma sürekli kötü şeyler geliyordu... Ancak ona hiçbir şey hissettirmemeye özen gösteriyordum. Bu arada benimde hazırlanmakta olduğumu fark etmişti.
- Hayrola Aysun sen nereye ?
- Suat evde çok sıkıldım. Ben de seninle ofise gelmek istiyorum. Daha sonra çarşıya çıkarım. Lütfen beni de götür. Hem geç kaldın diye müdürün beni görünce sana bir şey söylemez....
Kabul etti. birlikte yola çıktık. Ofisin önüne geldiğimde arabayı rüyamda gördüğüm yerde buldum, içimden bildiğim bütün duaları okuyarak eşimin ikinci kattaki odasına çıktı. Tuhaf bir şeyle karşı karşıya olmak üzere olduğumuzu iyice anladım. Suat'ın mesai arkadaşları üzgün bakışlarla bizi izliyorlardı. Artık rüyadaki gerçeklerle yüz yüze gelmek üzere olduğumu anladım. Kötü bir haber bizi bekliyordu.
Saatime baktım tüylerim diken diken oldu.... Aynı rüyamdaki gibi saat tam 09.10'u gösteriyordu.... Eşimin müdürü yanımıza geldi. Büyük bir üzüntü ve sıkıntıyla konuşmaya başladığında eşimin eline sıkıca sarılıp dinlemeye başladım.... Aklıma sadece tek bir şey vardı. "Acaba hangimizin ailesine bir şey olmuştu ?"
Evet Berrin Hanım.... Eşim İzmir-Bursa Karayolu'nda geçirdikleri kazada; annesini,babasını ve ağabeyini kaybetmişti...
Bizi bekleyen arabayla derhal yola çıktık.... Aynen rüyamda gördüğüm gibi....
Normal yollarla açıklanamayacak ve klasik yorumlarla içinden çıkılması mümkün olmayan bir olayla karşı karşıya gelmiştim. Aradığım cevaplar, bu yaşanan sıra dışı olayların içinde gizliydi.... Bundan emindim....


HER ŞEYİN BİTTİĞİ VE TÜKENDİĞİ SANILAN BİR ANDA....
Tarih: 16.01.1996
Yer: Mersin
Olayı Yaşayan: Feride Ünsal
- Bazen öyle günlerimiz olur ki, sabah erkenden kalkar, o günün özel bir gün olacağını hissederiz. Sebebini bilmeyiz ama garip bir mutluluk hissiyle güne başlarız.... Üstelik en inanılmaz sıkıntıların ortasında yaşadığımız bir dönem de olsa....
Mersin - Alanya arasındaki bir otobüs yolculuğunda tanıştığım Feride Hanım yaşadığı bazı normal ötesi olayları anlatırken sözlerine bu cümlelerle başlamıştı... Feride Hanım'ı dinlemeye devam edelim....
- 19 Eylül 1975 yılında, ailece felaketlerin tam ortasında bulmuştuk kendimizi. Öyle ki, her yeni başlayan günden korkar olmuştuk. Bugün ne olacak, hangi felaket gelip bizi bulacak düşüncesi ve paniği ile yaşıyorduk. Haksızda sayılmazdık. 3 ay ara ile anne-babamı kaybetmiş, emekli maaşımın bağlanması uzadıkça uzamış, ev sahibimiz evi satmış, çok uzak bir akrabamın evine birkaç parça eşya ve iki kız kardeşimle birlikte sığınmıştık....
Başımıza gelenler bunlarla kısıtlı değildi....
Ciğerlerinden rahatsız olan küçük kız kardeşimin, devamsızlık nedeniyle çok sevdiği okulundan kaydı silinmişti. Kendisinin ciddi bir tedavi görmesi için, bir an önce hastaneye yatması gerekiyordu. Ancak maddi imkansızlıklar bunu da engelliyordu.
Dayanacak gücümüz kalmamıştı....
O gece daha fazla direnmenin anlamsız olduğunu düşündük. Sabah Taşıtçıma gidip, el ele tutuşup, denize atlayıp anne ve babamıza kavuşmanın en kısa ve en doğru yol olduğuna karar verdik. Ve birbirimize sarılarak uyuduk...
Sabaha karşı rüyamda babamı gördüm. babam sevgi dolu bir sesle ve büyük bir kararlılıkla şöyle diyordu:
- Feride seni ve kız kardeşlerini çok güzel günler bekliyor. Biraz daha dayanın ve Ankara'ya gidin...
Heyecanla uyandım. Babamı görmek ve onun sesini duymak, bana öylesine huzur ve güven vermişti ki... Peki ya Ankara ? Kim vardı Ankara'da ? Nasıl gidecektik ? Küçük kız kardeşim ve hastaydı ve yarın okullar açılıyordu.... Ankara'da bizi ne bekliyordu? Kardeşim liseye tekrar başlayabilecek miydi ?
Her şey o kadar imkansız görünüyordu ki....
Birden aklıma babamın hep bahsettiği askerlik arkadaşı Kayserili Saim Kaya geldi. Ondan hep can kardeşim diye bahsederdi. Olabilir miydi böyle bir mucize ?
Hemen kız kardeşlerimi uyandırdım....
Sabah birlikte ölüme gitmeyi planladıkları kız kardeşlerine gece gördüğü rüyayı anlattı. Kaybedecekleri pek bir şey yoktu. Son bir kez şanslarını denemeye karar verdiler.
- Ankara'ya gitmek istediğimizi söylediğimizde yanlarında kaldığımızda uzak akrabalarımız nedenini bile sormadan bizi Ankara'ya giden otobüse bindirdiler...
Meçhul bir akıbete doğru yola çıkmıştık....
Benim içimde ise, o güzel 17 Eylül sabahının özel bir gün olduğunu ve bütün sıkıntıların sona ereceğini hissettiren garip bir duydu vardı. İşte, içimdeki bu sesi peşinden gidiyorduk. Bu bizim belki de son şansımızdı....
Terminalde indiklerinde ne paraları, ne de Ankara'da gidebilecekleri bir yerleri vardı... Sadece babalarından duydukları bir isimden başka....
- Bilinmeyen numaralardan gazeteci Saim Kaya'nın numarasını bulduk. Olanları kendisine anlattık. Yanına gelmek istediğimizi bildirdik. Bize nasıl yaklaşacağını merakla bekliyorduk....
Bizi garda karşılayan o melek insan, 3 genç kızın hayata tekrar merhaba deyişinin tek mimarıdır.
Aradan 21 yıl geçti. Hepimizi iyi kötü birer meslek sahibi anneleriz.... Ne zaman otobüs terminaline gelsem; bilinmeye doğru çıktığımız o ürkek halimizi hatırlarım.... Evet, hayat bir sınavsa, o sınavı başarıyla geçtiğimize inanıyorum....
Şüphesiz ki, bu sınavı başarıyla verebilmelerinde en büyük pay sahibi, yıllar önce ölen babalarıydı. Öte âlemden rüya kanalıyla ilettiği o mesaj, kızlarının bitmek üzere olan umutlarını güçlendirmiş ve onları yeniden yaşama bağlamıştı.
9) YILLAR SONRA ORTAYA ÇIKAN BÜYÜK SIR
Tarih: 13.04.1992
Yer: İskenderun
Olayı Yaşayan: Fevziye Gürdal
Aynı mahallede yaşadığımız Fevziye teyzenin sabah 07:00'de bahçemizde oturduğunu görünce çok şaşırmıştım...
Pencereyi açtığımda o da beni gördü. Yüzünde inanılmaz bir korku ifadesi vardı. Eliyle aşağıya inmemi işaret ederken, yüzündeki ifade adeta yalvarır gibiydi. Hemen giyinip bahçeye indim. Bir şeyler içip kendisine gelmesi için ısrar ettiysem de Fevziye teyzeyi razı edemedim. Hemen konuya girmek istiyordu...
- Bana yardım et kızım! Aklımı kaçırmak istemiyorum....
Durumun oldukça ciddi olduğunu anlamıştım. Derhal olanları anlatmasını istedim....
- 1 aydır her gece aynı rüyayı görüyorum. Gökyüzü ikiye ayrılıyor. Bizim bey gökyüzüne doğru uçuyor ama benim yüzüme bakamıyor. Çok utanıyor ve hep şu cümleyi tekrarlıyor:
" Beni affet Fevziye..... Bir hataydı.... Ben bu beladan kurtulamadım.... Sen doğru olanı yap."
Bu sabaha karşı da aynı rüyayla uyandım. Yüreğim yanıyor. Bizim beye bir şey olacak. Berrin kızım sen böyle şeylerin araştırmasını yapıyorsun, ne olur yardım et .... Nedir bu gördüklerim ?
Durum gerçekten de çok ciddiydi... Biraz düşündüm... Bu rüyaların bir aydır devam etmesi "haberci rüya" olma ihtimalini kuvvetlendiriyordu. Ve maalesef kötü bir şekilde sonuçlanacak bir olayı haber veriyordu. Ama nasıl hazırlamalıydım bu yaşlı ve bitkin hanımı, bu kötü habere.... Aklıma gelen ve en az yaralayabileceğim açıklama, işlerinin bozulacağı oldu.
"İşleriniz biraz bozulacak ama siz eşinize destek olup yeniden her şeyi toplayacaksınız" dedim.
Kahvelerimiz bittiğinde Fevziye Teyze ayrılmak için izin istedi. "İnşallah senin dediğin gibi olur ama benim içimde daha kötü duygular var kızım" diyerek yanımdan ayrıldı.
Bu olaydan sonra Fevziye Teyzeyle karşılaşmamak için büyük çaba harcadım. Çok gariptir ki, rüyalardan bende etkilenmiştim. Fevziye Teyzenin ve eşinin başına kötü bir şey gelmemesi için sürekli dua ediyordum...
Ne yazık ki Fevziye teyzenin eşi Hakkı Bey, 15 gün sonra aniden vefat etti.
Hakkı Bey o sabah çoraplarını giymek için oturduğu koltuktan bir daha kalkamadı. Kalp krizi geçirerek aramızdan ayrılmıştı.
Bir ay boyunca Fevziye Teyzeyi yalnız bırakmamaya çalıştım. Her yalnız kalışımızda ise:
" Rüyamdakilerden eksik kısımlar var. Daha bitmedi kızım" diyerek acı çekiyordu.
Beklenen olay Hakkı Bey'in 50 mevlidinde yaşandı...
İstanbul'dan yanında 12 yaşlarında bir erkek çocukla gelen orta yaşlı kadının anlattıkları eksik kalan zincirin halkalarını tamamlıyordu:
- Hakkı Bey ile 13 yıl önce tanıştım. mal almak için İstanbul'a gelmişti. Gece çalıştığım pavyona geldi. O gece saatlerce konuştuk. Farklı bir yakınlaşmaydı. Bu bir iki ay devam eden arkadaşlıktan sonra Hakkı Bey beni işten çıkartarak ev açtı. bir yıl sonra oğlum doğdu. Oğlumuzun doğumundan 5-6 ay sonra ise Hakkı Bey bunun bir hata olduğunu söyleyerek bu ilişkiyi bitirdi. Ama her ay bana ve oğlumuza yüklü miktarda para göndermekten hiç vazgeçmedi. Bu çocuk Hakkı Bey'in öz oğludur. Ben o hayata dönmek zorundayım. Bu çocuğa artık bakamam. Onu siz daha iyi yetiştirirsiniz...
Bu sözlerden sonra yaşlı gözlerle, çocuğu bırakarak yanımızdan ayrıldı.
Evet, sevgili okuyucular... Hakkı amcanın da defalarca rüyada söylediği gibi, Fevziye teyze bütün acısını kalbine gömerek çocuğu evladı olarak kabul etti ve rüyada kendisine söylenen doğruyu yerine getirdi....


10) ÖLÜMÜN YENİ BİR BAŞLANGIÇ OLDUĞUNU BİLİYORUM...
Tarih: 18.09.1989
Yer: İstanbul
Olayı Yaşayan: Selim Aytaç
" Ölüm ötesi ve rüyalar... Bunlar benim için gerçeğin ta kendisi...."
Bu sözlerle başından geçenleri anlatmaya başlayan Selim Bey on yıl önce kendisinin kullandığı arabayla ağır bir kaza geçirmiş ve eşini kaybetmişti.
Bundan sonrasını kendi ağzından dinliyoruz...:
- Enerjik, yaşam dolu; canımdan çok sevdiğim eşim kollarımın arasında ölmüştü. Ölümü izleyen aylar boyunca acının ve isyanın tepkisi beynimde yıkıcı bir karabasan gibiydi. Asla dünya iyisi eşimin kaybını kabullenemiyordum.
Neden Biz ?
Uzmanlar tarafından kabul etme seansları da düşüncelerimi değiştirememişti. Hızla düşüşe geçmiştim, iş hayatım ve sosyal hayatımı kaybetmek üzereydim. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. O gece Allah'a beni de eşimin yanına alması için yalvardım. Bu düşüncelerle uyuya kalmışım.... Rüyamda eşimi gördüm. Çok sıkıntılıydı.
- Selim ölmeme izin ver, buradaki yaşamıma başlayabilmek için bana ilettiğin acıdan kurtulman lazım. Bana dualarınla yardımcı olmalısın. Oysa sen acılarını bana ileterek benim buradaki yolumu engelliyorsun.
Eşimin benle konuşması dünyadaki gibi değildi. Konuşmuyordu ama ben söylediklerini arılayabiliyordum. Garip bir anlaşma şekliydi. Onu çok merak ettiğimi düşündüğümde, cevap yine düşünce yoluyla geldi.
" Bunu senin bundan sonraki hayatının yoluna girmesi için yapıyorum. Buradaki yaşantıyı sana göstermeliyim. Benimle gel " dedi
Ve daha sonra yürümeye başladı. O anda eşimin arkasındaki boşluk ya da büyük duvar açıldı. Boşlukta parıldayan altın renkli büyük bir enerji küresine doğru süzülmeye başladık. Kürenin içine geçtiğimizde tıpkı bu dünyada olduğu gibi bir ortamla karşı karşıya geldik. Bir tek fark vardı. Buradaki insanların ya da varlıkların bedenlerinde birbirinden farklı ışıklar ve renkler vardı. Bu da o varlığın yükseklik derecesini anlatıyordu. Bütün bu bilgiler ise sanki beynime hızla akıyordu. Her varlığın dünyada ihtiyacı olan yaşam deneyimini yaşamsı şarttı. Büyük merdivenlerden onlarca insanın büyük bir ovaya indiğini gördüm. Her yaşta, her cinsteki bu insanların dünya yaşamlarını izlemek için gelen ölmüş kişiler olduğunu algıladım. Ben, eşimle birlikte bu merdivenlerden aşağıya inemeyeceğimi de anladım.Bu alanın dünyada yaptığımız her şeyin gösterildiği "eylem alanı" olduğu yine bana düşünce yoluyla aktarıldı. Eşimin o merdivenlerden inebilmesi için benim onun enerjisinden ayrılmam gerekiyordu.
Orada bulunduğum süre içinde bana anlatılmak istenen en önemli şey ise;
" Ölümün doğumdan farklı bir şey olmadığıydı." Sanki dünyada doğmak bu âlemden ayrılmak, dünyada ölmek ise bu âlemde doğmaktı.....
Ayrıca fark ettiğim bir başka husus da, bu işlemin başka bedenlerde tekrar tekrar devam edeceğiydi...
Eşimle vedalaşma zamanımın geldiğini anlamıştım.... İki yıldır onun gitmesi gereken yoluna engel olmuştum. Eşime doğru döndüğümde onun vücudunda da yavaş yavaş oluşan parlaklığı görmeye başladım. tıpkı evlendiğimiz günkü gibi genç ve güzel olduğunu da fark ettim. Eşim bana doğru yaklaşırken, ikimizin arasında iki görüntü belirdi.
Görüntünün ilki, yıllardır evimizin salonunu süsleyen uzun yapraklı yeşil süs bitkisiydi. Bitkinin saksına elini sokan eşim, elini çektiğinde aynı bitkinin yanında beyaz yapraklı 4-5 cm büyüklüğünde minicik bir fidan belirdi, ikinci görüntü ise şimdiki ikinci eşimin görüntüsüydü!
Selim Bey sabah uyanınca görmüş olduğu bu rüyadan çok etkilenmiş ve eşiyle ilgili üzüntü dolu düşüncelerini terk etmesi gerektiğini anlamıştı. aradan kısa bir süre sonra evde ilginç bir şey oldu....
Salondaki yeşil yapraklı bitkilerinin yanından beyaz yapraklı bir fidan belirdi.....! Aynen rüyasında gördüğü gibi....
- 8 yıldır her salona girişimde aynı saksıda beyaz yapraklı çiçeğe bakarak, o eylem vadisine dönüşüm için ne kadar sürem kaldı diye düşünürüm. Ölümün yenir başlangıç olduğunu bildiğim için huzurlu bir bekleyiş içindeyim....


11) IŞIKLI VARLIKLARIN ARASINDAN GELEN BİR KIZ ÇOCUĞU BANA YAKLAŞIYORDU....
Tarih: 18.05.1983
Yer: Sivas
Olayı Yaşayan: Ertan Över
- Uçuk kaçık bir insan olduğum düşünülmesin diye yıllarca sessiz kaldım. 30'lu yaşlarımda başımdan geçen bir olay, bana ve hayata bakış açıma büyük değişiklik getirdi.
- Hayat sonsuz bir akışsa, açıklanması mümkün olmayan bazı kuvvetlerin geleceğe ilişkin yardımlarının olduğunu ben artık çok iyi biliyorum...
Evet... Bu sözlerle başlamıştı Ertan Bey başından geçenleri anlatmaya... Ve daha sonra olayı en başından alarak sözlerine şöyle devam etti:
- Eşim hamile olduğunu söyleyince, dördüncü çocuğa bakabilecek maddi durumumuzun olmayışı nedeniyle bebeği aldırmaya karar verdik. O yıllarda kürtaj yasağı vardı. Çaresiz bir bekleyiş içinde 15 gün daha geçmiş, bebek iki aylık olmuştu. Eş dost yardımıyla Erzincan'da bir doktor bularak kürtaj için randevu almıştık.
Sabah erkenden yola çıkmak üzere yattık. O gece rüyamda sarı saçlı,mavi gözlü bir kız çocuğunun bana gelerek: "O doktora gitseniz de kürtaj olayı gerçekleşmeyecek çünkü doktor geçirdiği kaza nedeniyle alçılar içinde yatıyor. Başka doktoru düşünmeyin, benim sizin yanınızda doğmam için sebeplerim var. sana göstereceğim şeyleri sakın unutma" dedi. Ve bir ışık kümesine doğru yürüdü. Arkasından yürürken kafamı gökyüzüne doğru kaldırdığımda, gökyüzünde inanılmaz güzel ve ışıklarla "Bismillâhîrrahmânirrâhim" yazdığını gördüm. O kümenin içine girmem gerektiğini anladığımda ise kendimi ışıklı bir topun içinden geçerken buldum. Gördüğüm manzara kelimelerle anlatılabilecek gibi değildi. Anlayabildiğim tek şey burasının bir ışık dünyası olduğuydu. Her yerden güzel bir müzik eşliğinde ışıklar geliyordu. Sanki her taraf huzur veren bir ışıkla boyanmıştı. Göz almayan, gölgesi olmayan bir ışık dünyasıydı. Düşüncelerimden kıvılcımlar çıktığını görüyordum. Çıkan kıvılcımlar renkli ışıklar haline ışık dünyasına katılıyordu. Birden çok ışıklı varlıklar bir araya gelerek ortaya doğru akmaya başladılar. Bu varlıkların renkleri, düşüncelerine göre şekil alıyordu. Ver birbirlerinin renklerine göre düşüncelerini okuyabiliyorlardı.
Düşüncenin renkleri olabilir miydi? Bir an dünyamızı düşündüm... Dünyamızda düşüncelerimizin renklerini görebilseydik neler olurdu acaba. Ovada toplanan ışıklı varlıkların karmik yasadan bahsettiklerini anladım. İçsel algılardan bahsediyorlardı. Bu konular düşünce yoluyla hızla birinden diğerine doğru ışık titreşimleri gibi geçiyordu.
Karmanın; eylemlerimizin sonucu yaşadığımız zincirler dizisi olduğunu anlıyordum. Kaderimizi ise kendi eylemlerimizin getirdiği sonuçlarla kendimiz yaratıyorduk. Kısacası karma, dünyadaki düşünce ve eylemlerimizin olumlu ya da olumsuz sonuçlarının yaşanması oluyordu.
Öyleyse kader bizim için değişmez bir alın yazısı olmuyordu.Anlayamadığım öyle garip düşünceler akını içindeydim ki, şaşkına dönmüş, kendimi ise orada yapayalnız hissetmeye başlamıştım. O anda ışıklı varlıkların arasından ayrılan kız çocuğunun bana doğru yaklaştığını gördüm. .Yaklaştıkça ışıklı bedeninden bana hızla şu bilgileri ulaştırmaya başlamıştı:
" Buraya ilahi esnek bir bağla bağlısınız. Bu bağ sonsuza kadar uzanır ama hiç kopmaz. Zaman, uzaklık ve mekân; görülmeyen âlemi ölçemez ve ayıramaz... "
Beynime akan bu bilgilerin bir kız çocuğu tarafından söylenmiş olabilmesi çok şaşırtıcıydı. Küçücük bir kız çocuğu bütün bunları nereden bilebilirdi ki ? Daha sonra kız çocuğunun görünümünün ardından o bilge ruhu algılayabildim.
Ayrılırken sağ elinin içinde parlayan üzüm salkımına benzeyen bir işarete bakarken her şeyin yok olduğunu gördüm ve uyandım....
Hayatın sonsuz bir akış olduğunu anlatan bu rüya bana iki şekilde gerçekliğini ispat etti:
1) Randevu aldığım doktorun geçirdiği trafik kazası sonucu ayaklarının kırılması ve dolayısıyla kürtajın gerçekleşmemesi,
2) Ailemizde hiçbir fertte olmayan sarı saç ve mavi gözle doğan kızımız. Avucunun içindeki, üzüm salkımı görünümündeki leke ise, kızımız 5 yaşına girinceye kadar çok belirgindi. Şimdilerde ise yok olmaya yüz tutmuş durumda...
Kim bilir belki de Shakespear'in dediği gibi: " Biz rüyaların yapıldığın aynı kumaştanız. "


12) GELECEĞİ UYANIKKEN GÖRDÜM...!
Tarih: 13.09.1997
Yer: Ankara
Olayı Yaşayan: Aynur Kaya
Yirmi dört yıl önce yaşadığım o acımasız olay, hayatımın ve inançlarımın dönüm noktası oldu...
İlk eşimle beşik kertmesiydik. Daha bebekken ailelerimiz, bizim evlenmemize karar vermişler. Liseyi bitirdiğim yaz, Almanya'da çalışan sözlüm, Türkiye'ye gelip hemen evlenmemiz gerektiğini söyleyince apar topar düğünümüz yapıldı. Üç gün sonra da Türkiye'den ayrıldık. Geleceğimle ilgili tek bildiğim şey, Almanya'da tahsilime devam edebileceğimdi.
Eşimi hiç sevmemiş, nedense ona hiç güvenememiştim. Eşim de evliliğimizin ilk günlerinden itibaren ona formalite gibi gelen evliliğimizi hiç benimsememiş ve okuma iznim dışında bana hiç yardımcı olmamıştı...
Kör topal giden bir evliliğin 3 yılını doldurmuştuk. O sabah uyandığımda içimde garip bir sıkıntı vardı. Havaalanına gitmemiz gerekiyordu. 3 yıldız görmediğim amcamın kızı birkaç hafta kalmak üzere yanımıza geliyordu. Eşimle ilk defa karşılaşacaktı ve evliliğimizin gerçek yüzünü görecekti... Belki de içimdeki anlamsız sıkıntı bundandı...
Havaalanına yaklaştıkça gözlerimin önünde bir hayal belirmeye başladı. Bu hayal yanan bir arabanın görüntüsüydü. Öylesine gerçekti ki, çok etkilemiştim. Ama hiçbir şeyi paylaşamadığım eşime bunu anlatmamın da bir anlamı yok diye düşündüm.
Kuzenimi karşılayıp eve döndüğümüzde yanan arabanın hayali yok olmuştu ama içimi yakan o garip sıkıntı hala devam ediyordu.
Kuzenimin gelişinin 16. günüydü. Okula yetişmek için acele ediyordum Eşim odaya girdi ve garip bir ciddiyetle çok önemli bir konu görüşeceğini, bu nedenle bugün okula gitmemem gerektiğini söyleyerek, salonda beklediğini sözlerine ekledi. Giyinip salona girdiğimde ise, eşimin ve kuzenimin ellerinde valizlerle beni beklediğini gördüm.
Birden kulaklarım uğuldamaya başladı. Gözlerimin önünde ise yanan arabanın görüntüsü....
Eşim konuşmaya başladığında sözleri sanki çok uzaktan geliyordu: "Biz birbirimize aşık olduk. Bir müddet için Almanya'dan ayrılıyoruz. İstediğin zaman boşanma davası açabilirsin. Allahaısmarladık." dedi
Kör topal da olsa evliliğimiz bitmişti. Hem de çok acımasız ve onursuzca. Artık yabancı bir ülkede yapayalnızdım. Yüzümü yıkamak için banyoya girerken, günler önce gördüğüm yanan araba hayalini gene görmeye başladım..... Zorlukla yatağa uzandım. Kendimde miydim, değil miydim anlayamıyordum. Aradan saatler geçmiş gece olmuştu. Yatağın içinde kıpırdayamıyordum. Sanki felç geçirmiştim.... Birden odanın içi loş bir ışıkla aydınlandı. O loş ışığın içinden eşimin ve kuzenimin yanmış görüntüleri belirdi! İşte o anda onları sonsuza kadar kaybettiğimi anladım. Yataktan doğrulduğumda ise oda da ne o esrarengiz ses ne de loş ışık ne de görüntü vardı. Sanki tonlarca taşın altında kalmıştım. Son bir gayretle yataktan kalkıp Türkiye'yi aradım. Aileme eşimin ve kuzenimin birlikte gidişlerini anlatıp ağabeyimin hemen yanıma gelmesi gerektiğini söyledim.
Telefonu kapattıktan sonra kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Pencerenin önüne geçip aydınlanmaya başlayan geceyi seyrediyordum. Derken polis arabasının bizim sitenin önünde durduğunu fark ettim. Kapıya doğru giderken her şeye rağmen yaşadığım bu olayların rüya olması için dua ediyordum.
Arabamızın plakasından tespit edilen adresimize gelen polisler eşimin ve yanındaki kadının İsviçre sınırı yakınlarında aşırı hız nedeniyle bloklara çarparak trafik kazası geçirdiklerini, kaza neticesiyle yanarak öldüklerini söylediler !
O anda hayatımın ruhsal gerçeğiyle yüz yüze olduğumu anladım...
Sanki bana görünmeyen bir alemin kapıları açılmıştı....
Gerçek ne olursa olsun, mesafelerin, zamanın ve bilinmeyenin ötesinde bir yerlerde bizlerin bilmediği o kadar çok şey var ki Berrin Hanım bundan adım gibi eminim....


13) ÖLÜM BİR SON DEĞİLMİŞ....
Tarih: 18.09.1992
Yer: Balıkesir
Olayı Yaşayan: Deniz Aygün
" 16 yıl önce yaşadığım bu deneyi yıllarca içimde sakladım. Şimdi biliyorum ki, bu müthiş sırrımı dünyanın çeşitli köşesindeki insanların bir bölümü de yaşamış. Bu da benim, ölümden sonraki hayatın var oluşu düşüncemi destekliyor... "
Deniz Aygün başından geçenleri anlatmaya bu sözlerle başlamıştı. İşte Deniz Aygün'ün yaşadığı inanılmaz deneyim...
- Üçüncü çocuğumun doğumu için hastaneye yattığım o geceyi hiçbir zaman unutamadım. Bebeğin ters oluşu nedeniyle zor bir doğum olacağı söylendi. Verilen sancı iğneleri, çektiğim sıkıntıları dindirmiyordu. Var gücümle isyan ediyor acı içinde haykırarak ölmeyi istiyordum. Sanki dünya gözümden silinmişti. Beni öldürmeleri için doktorlara yalvarıyordum... Bir ara şişmeye başladığımı hissettim. Yükseliyordum.... Tıpkı deniz yatağımın üflenerek şişirilmesi gibi bir duyguydu. Şiştikçe tavana doğru yaklaşıyordum. Acılarım yok olmuştu. Kendimi tüy gibi hissediyordum. Havada asılı olduğumu hissettim. Yağa baktığımda doktorların ve hemşirelerin panik içinde koşuşturduklarını gördüm. Yatakta yatan bedenimden kanlar fışkırıyordu.
Peki ama yatakta yana bensem, onu yukarıdan seyreden kimdi ? Aklım karıştı. Aşağıdaki bana ne yaptıklarını merak edip, yatağa yaklaştım. Kendime yer açabilmek için doktorları itmek istedim ama bunu başaramadım. Zaten doktorlar beni görmüyorlardı. Yataktaki benle uğraşıyorlardı. Bu sırada yatakta yatmakta olan bedenimin bacakları arasında minik iki ayak gördüm. Kanama ise çok şiddetliydi. Midem bulandı. Doktorlardan biri hızla odayı terk etti. Ben de onu izledim. Bir anda kendimi bekleme salonunda buldum. Doktor eşimden kan grubu kartımı istedi. Telaşlı olmamalarını, kan grubumu benim bildiğim söyledim... Ama beni duymuyorlardı....
Eşim telaşla cüzdanından çıkarttığı kartı doktora verdi. Doktor ameliyathaneye koşarken, hemşirelere kan grubumdan 2 ünite hemen getirilmesini söyledi. Eşim şok halindeydi. Elindeki cüzdan yere düşmüş içindekiler etrafa saçılmıştı. Kayınvalidem ağlayarak yere saçılan kartları ve paraları topluyordu. Onları öylece bırakıp, tekrar ameliyathaneye döndüm. Hareket tarzım öylesine hızlanmıştı ki, nereyi düşünsem anında orada olabiliyordum....
Yataktaki beni makinelere bağlamışlardı. Minik bebekle bir hemşire ilgileniyordu. Boğazına kordonlar bağlanmıştı. Rengi de morarmaya başlamıştı. Birçok doktor benim üzerimde gerçekten büyük çaba harcıyordu. Bir anda güzel bir melodi duydum. Artık hiçbir şey beni ilgilendirmiyordu. Hızla yükselmeye başladım, inanılmaz güzel bir rahatlama ve mutluluk duygusuydu. Yükselirken fosforlu ışıkları olan siluetler gördüm. Giysileri değil, tenleri ışıklıydı sanki.... Onlara yaklaşmak istememe rağmen bunda başarılı olamıyordum. Daha az ışıklı ama bana daha çok yaklaşabilen bir siluetin içinden 3 yıl önce kaybettiğimiz dayımın çıktığını gördüm. Demek dayım ölmemişti diye düşündüm. Öyleyse burası neresiydi ? Düşüncelerimin cevabını dayımdan aldım:
- Geri dönmelisin Deniz.... Yapman gereken görevlerin var. Daha fazla yaklaşman yasak. Zamanı gelince yine seni bizler karşılayacağız....
Tüm benliğimde yankılanan bu ses kesin ve otoriterdi.... Daha sonra hızla aşağıya çekilmeye başladım...
Bir hafta sonra hastaneden bebeğimle birlikte ayrılırken, niyetim, doktorlara beni kurtarmak için nasıl çaba sarf ettiklerini yukarıdan seyrettiğimi söylemekti. Bu çabalarından dolayı kendilerine teşekkür edecektim ama bana inanmayacaklarını biliyordum.
Ama şu anda bir şeyi daha çok iyi biliyorum ki, ölümden sonra bizi yepyeni bir yaşam bekliyor....


14) ÖLÜM GERÇEK AYDINLIĞA GEÇİŞTİR...
Tarih: 16.09.1989
Yer: Ankara
Olayı Yaşayan: Kamil Selçuk
Devletin çok önemli bir fabrikasında gece bekçiliği yapan Kamil Bey, korumalarla birlikte geceleri sabaha kadar sohbet ediyor ve onlara yiyecek içecek hazırlıyordu...
- O gece çay yapmak için fabrikanın ek bölümüne kestirmeden geçmek istedim. Kullanılmayan yıkık merdivenlere çıktım. Son hatırladığım şey iki binayı birbirine bağlayan merdivenin büyük bir gümbürtüyle çöküşüydü. Hafiflemiş bir duyguyla kendimi yerde yatan bedenimi seyreder bulduğumda olanları bir türlü kavrayamamıştım. Bedenim yerde çok şekilsiz yatıyordu. Adeta içi boş bir çuvaldı. Korumalar telefonla yardım istiyorlardı. Fakat ben kendimi çok iyi hissediyordum. O anda hiçbir acı ve sızı duymuyordum. Bedenim aşağıdaydı, ben ise onu yukarıdan seyrediyordum, inanılmaz bir şeydi!
Ambulans geldiğinde, Ankara'ya kadar yaşayıp yaşamayacağımın tartışması yapılıyordu işte o anda bir kuvvetin beni hızla yukarıya çektiğini hissettim. Koyu bir karanlık ama hızla yukarı doğru yükseliş vardı. Algıladığım tek şey, sevgiydi...
Sanki "sevgi tüneline" gidişti bu... Öldükten sonra varılacak yer böyle büyük bir sevgi akımıysa ölmekten korkma ölümle ilgili bilgimizin azlığımızdandı. İşte tam bunları düşünürken gözlerimi kamaştıran dünyadaki ışık ve renklere hiç benzemeyen aydınlık bir ortamda kendimi buldum.... Bu bölgede sayıları hesaplanamayacak kadar çok ışıklı beden vardı. Konuşmalardan uzak tutuluyordum ama bazı şeyleri hissedebiliyordum. Bu " ışıktan varlıklar " doğum için hazırlanıyorlardı.....
Bulunduğum bu ortam, dünyadaki okul benzeri bir yer olmalıydı. Biraz daha yaklaştığımda ışıktan bir çizginin beni engellediğini fark ettim. Hemen yanıma yetkili olduklarını anladığım kişiler geldi. Bana hayatımın bazı kısımlarını gösterdiler. Çok utandım. Yapmamam gereken şeylerdi bunlar... Bu yanlışların telafi edilmesi için yaşamama devam etmem gerektiğini anlatmaya başladılar. Bunları tüm benliğime sevgi akımıyla ilettiler. Sanıyorum orada bulunduğum süre içinde, insanlara ve hayvanlara yaptığım hatalarım, onlar üzerindeki acıları bende tekrar yaşatıldı. Onları bu kadar acı çekebildiklerini gerçekten bilmediğimi bana anlattılar. O güzel bölgeyi, huzuru bırakarak tekrar dünyaya dönmem gerektiğini ve yapmam gereken şeyleri düşündüm. Hızla geri dönüş ya da aşağıya çekiş başladı... Bu tekrar dünyaya doğmak gibi bir şeydi... Buna ne ad verilebileceğini bilmiyorum....
Kamil Bey, kendine geldiğinde yoğun bakımdaydı. Doktorlar 3 gündür komada kaldığını ve yaşamış olmasının mucize olduğunu söylediler. Artık ayakları da yoktu. yıkılan merdivenin altında ezilmiş, parçalanmışlardı.
- Benim için çok başka değerlerin olduğunu söyleyemedim. Doktorlar ise ayaklarımı kaybedişimi böyle gülümseyerek kabullenişim karşısında şaşkına döndüler.
Oysa gerçek o ışığın arkasında saklıydı ve benim o ışığa götürmem gereken o kadar çok şey vardı ki....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://engenc.yetkinforum.com
 
Yaşanmış esrarengiz olaylar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Genel :: enteresan olaylar-
Buraya geçin: